HEKİMLERİN VE SAĞLIK PERSONELİNİN HAKLARI
SALGINDA GÖREVLİ SAĞLIK PERSONELİNİN
SOSYAL GÜVENLİK VE TAZMİNAT HAKLARI
ÇELİK AHMET ÇELİK
1- Salgında görevli hekimlerin ve sağlık personelinin virüs bulaşması sonucu hastalanmaları ve ölümleri, iş kazası veya meslek hastalığı sayılmalıdır.
Salgında görevli hekimlerin ve sağlık personelinin, virüs bulaşması sonucu ölümleri veya iyileşenlerde kalıcı hasar oluşması durumları, hem Sosyal Güvenlik Hukuku ve hem İş Hukuku yönünden değerlendirilmeli;
İş kazası veya meslek hastalığı sayılarak Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından destekten yoksun kalanlara veya beden gücü kaybına uğrayanlara “iş kazası ve meslek hastalığı sigortası” dalından gelir bağlanmalı; virüs bulaşmasında Devletin veya hastane yönetiminin önlem alma yükümlülüklerinde bir eksiklik varsa, ayrıca maddi ve manevi tazminat ödenmelidir.
2- İş kazası mı, meslek hastalığı mı ?
Kavram önemli değildir. Önemli olan salgında görevli hekimlerin ve sağlık personelinin virüs bulaşması sonucu ölümleri veya beden gücü kaybına uğramaları durumunda onların sağlık ve sosyal güvenlik haklarının tanınmasıdır.
a) Danıştay ve Yargıtay kararlarından aldığımız örneklerde, kene ısınması sonucu kırım kongo kanamalı ateşi (KKKA) hastalığına yakalanan kişiden mikrop kapan hemşirenin ölümü iş kazası sayılmış, desteğinden yoksun kalanlara gelir bağlanmıştır.
Aynı biçimde, yurt dışına sefer yapan Tır şoförünün H1N1 virüsünün bulaşması sonucu, yurda döndükten dört gün sonra ölümü bir “iş kazası” olarak nitelenmiş; desteğinden yoksun kalanlara “iş kazası” sigorta dalından gelir bağlanmıştır.
b) Sosyal Güvenlik Kurumu 07.05.2020 gün 2020/12 sayılı Genelgesinde “Covid-19 virüsünün bulaşıcı bir hastalık olduğunu, söz konusu salgına maruz kalan ve sağlık hizmet sunucularına müracaat eden sigortalılara “hastalık” kapsamında provizyon alınması gerektiğini” açıklamış ise de, bu Genelge 5510 sayılı Yasaya aykırı olduğu gibi, Kurum’un daha önce Bursa Sosyal Bilimler Üniversitesi’ne gönderdiği 06.04.2020 gün 5205702 sayılı yazıda “Covid-19 bulaşması sonucu hekimlerin ve sağlık personelinin ölümleri “meslek hastalığı” olarak nitelenmiş; böylece virüsten ölen sağlık personelinin yakınlarına “gelir” bağlanabileceği kabul edilmiştir.
Yukarda belirttiğimiz gibi kavram önemli olmayıp, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun hekimlerin ve sağlık personelinin Covid-19’dan etkilenmelerini veya ölümlerini “meslek hastalığı” kabul ederek “meslek hastalığı sigortası” dalından gelir bağlamasıyla sorun çözümlenmiş olacaktır.
GÜNCEL KONU
İŞÇİ ALACAKLARINDA BELİRSİZ ALACAK DAVASI
ÇELİK AHMET ÇELİK
1) İşverenler karşısında daha güçsüz durumdaki işçinin korunması, İş Hukukunun temel ilkelerindendir. İşçi alacakları (ticari ve adi alacaklar gibi) başlangıçta kesin belirlenebilen (likit) alacaklardan olmayıp, her zaman ve her durumda “tartışmalı” ve “belirsiz”dir.
2) İşçinin kayıt tutma yükümlülüğü olmayıp, işveren, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 8’inci ve 37’inci maddelerindeki emredici hükümler uyarınca her ay ödeme yaparken düzenli olarak işçiye ücret ve eklerini gösteren yazılı bir belge (ücret hesap pusulası) vermiyorsa, Yasa’nın 60.maddesi uyarınca “yıllık izin defteri” ve Yasa’nın 75.maddesi uyarınca “işçi özlük dosyası” tutmuyorsa ve bunları mahkemeye sunmuyorsa (6100/HMK.m.107/2), işçinin, tazminat ve alacağının miktarını tam ve kesin olarak “belirleyebilecek durumda” olduğundan sözedilmesi ve işçiden bunun beklenmesi haksızlık olur. Bu gibi durumlarda işçinin HMK.107.maddesi uyarınca “belirsiz alacak davası” açma hakkı olduğu kabul edilmelidir.
3) Ayrıca nitelikli işçinin ücret bordrosu asgari ücretten düzenlenmişse, gerçek ücret tutarı ile sigortalı-sigortasız çalışma süreleri tartışmalı ise, ücret bordroları ve sigorta kayıtları gerçeği yansıtmıyorsa, yargılama sırasında bilirkişiden hesap raporu alınması gerekiyorsa, bazı durumlarda hakimin takdiri söz konusu ise, bütün bu ve buna benzer durumlarda, bunların bir teki için dahi, dava türü “belirsiz alacak davası” olacaktır, olmak zorundadır.
4) Kıdem tazminatının tavanı aşmadığı, ücretin ve hizmet süresinin tartışmalı olduğu durumlarda da kıdem ve ihbar tazminatı için “belirsiz alacak davası” açılması haklı bir neden olacaktır. Ayrıca kıdem ve ihbar tazminatı brüt ücretten hesaplanır. Net ücretin brüte çevrilmesini, vergi indirimlerinin nasıl ve ne miktar olacağını, öğretim düzeyi yüksek olsa dahi işçi bilemez, avukatı da bilemez, hakim de bilemez; bütün bunlar uzman bilirkişinin işidir. İşçi ve avukatı, dava açmadan önce bunları bir uzmana hesaplatmak zorunda da değillerdir. O nedenle Öğretide ve Yargıtay kararlarında kıdem ve ihbar tazminatının belirsiz alacak davası biçiminde açılamayacağı, işçinin bunları “bilebilecek durumda” olduğu savı, hak aramanın önünde katı bir engel, adalete erişimi zorlaştırıcı bir görüştür.
5) Geçmişte işçinin hak aramasının önüne, önceki Usul Yasası’nda bulunmayan “kısmi dava” uygulamasını koyanlar, kısmi davanın miktar artırımına ilişkin bölümünü “ıslah” ve “yeni bir dava” kabul ederek, davalı tarafa zamanaşımını ileri sürme fırsatı verip, işçinin alacağının büyük bölümünü alamamasına sebep olanlar, faizi dava değerinin artırıldığı “ıslah” tarihinden başlatanlar; “fazlaya ilişkin hakkım saklıdır” kuralını icat edip, bunu zımni feragat olarak niteleyerek, yargılama sırasında kanıtlanmış bir davanın reddedilmesine sebep olanlar, 6100 sayılı HMK’nun ve belirsiz alacak davasının yürürlüğe girmesinden sonra da işçiyi haksızlığa uğratma çabası içindedirler.
6) 6100 sayılı HMK’nun 107.maddesiyle “belirsiz alacak davası” türünün hukuk sistemimiz içinde yer almasıyla, geçmişin tüm hak arama engelleri aşılabilecek iken, bu kez işçinin önüne soyut ve belirsiz bir kavram olarak “belirleyebilecek durumda” olma kuralı konulmaktadır. Hakim ve davalı, işçinin tazminat ve alacağını “belirleyebilecek durumda” olduğunu nasıl anlayacaklardır, bunun somut ölçüsü ne olacaktır ? Hele uzun bir yargılama sürecinden geçilip tazminat ve alacak kanıtlandıktan sonra, Yargıtay incelemesinde işçinin alacağını “belirleyebilecek durumda” olduğu, bu nedenle “belirsiz alacak davası” açamayacağı hükmüne nasıl varılacaktır ? Hem salt bu nedenle “kanıtlanmış” davanın bozulması nasıl bir hukuk anlayışıdır ?
Bütün bunları, buna ilişkin görüşleri ve bu görüşleri içeren Yargıtay kararlarını hukuk ve adalet ilkelerine aykırı buluyoruz.
GÜNDEM
,,
SALGIN GÜNLERİNDE
İŞ KAZALARI VE MESLEK HASTALIKLARI
I- Yanıt aranacak sorular
1) Salgın ile iş kazaları ve meslek hastalıkları arasında bir bağ kurulabilir mi?
2) Virüs bulaşmasının iş ve çalışma koşullarından kaynaklandığı kanıtlanabilirse, bu bir iş kazası sayılabilir mi ?
3) Hekimlerin ve sağlık personelinin virüs bulaşması sonucu hastalanmaları ve ölümleri iş kazası veya meslek hastalığı sayılabilir mi?
4) İş ve çalışma ortamında virüs bulaşmasının, işverenin veya kamu ya da özel hastanelerden sorumlu Devletin, yeterli önlemler almamalarından kaynaklandığı savıyla maddi ve manevi tazminat davaları açılabilir mi ?
GENÇ HUKUKÇULARA ÖNERİLER
• İyi bir hukukçu olabilmenin, sağlam ve sağlıklı bir düşünme ve karar verme yetisi edinmenin yolunun felsefeden geçtiği; felsefe bilgisini geliştirdikten sonra, hukuk felsefesiyle ilgili kitaplar okumanın gerektiği; ancak bunlarla yetinilmeyip, insanlığın ikibin yıllık kültür ve bilgi alt yapısını oluşturan klasikleri okumanın zorunlu olduğu düşüncesiyle, aşağıda birkaç kitap öneriyorum:
• 1) Felsefe Tarihi (Macit Gökberk)
• 2) Hukuk Felsefesi ve Hukuk Sosyolojisi Dersleri (Ernest Hirş)
• 3) Felsefenin Kısa Tarihi (Nigel Warburton)
• 4) Felsefeye Giriş (Nigel Warburton)
• 5) Felsefenin Kısa Tarihi (Otfried Höffe)
• 6) Hukuk Felsefesine Kısa Bir Giriş (Raymond Waks)
• 7) Hukuk Felsefesi (Adnan Güriz)
• 8) Adalet Kavramı (Anıl Çeçen)
• 9) Hukukta Yöntem-Mantık (Rona Serozan)
• 10)Hukuk ve Adalet (Mustafa Erdoğan)
• Ve İş Bankası tarafından yeniden yayınlanmakta olan tüm klasikler
DUYURU
HUKUK VE TOPLUMAdalet toplumun temelidir. Adalete erişim, ancak hukuk yoluyla olur. Peki, adalet nedir, hukuk nedir, aralarında nasıl bir ilişki vardır, adalete erişim ne demektir? Bunları bilmeyen bir toplumda huzur ve barış aramak boşunadır. İnsan yaşamında gerçek yol gösterici bilim ve akıldır. Bilimden uzaklaşmış, aklını kullanma, sorma, sorgulama, öğrenme, anlama, kavrama yetisini yitirmiş ve inançların tutsağı olmuş bireyler, ya birilerinin kölesi olurlar ya da yabancıların boyunduruğu altına girerek kimliklerini, kişiliklerini ve özgürlüklerini yitirirler. Akıl ve bilim yaratıcıdır, düzenleyicidir. Bilgiden yoksun olan, çağın ve uygarlığın gerisinde kalmış toplumlar teknoloji yaratamazlar. Adaletli bir toplum düzeni kuramazlar. Böyle bir ülkenin halkları, kendilerine benzeyen yetersiz, birikimsiz, ilkesiz insanları seçim yoluyla ülkenin başına getirmişlerse, seçtikleri yöneticilerin tutsağı olurlar. Bu tür yöneticiler genellikle adil olmayan kanunlar yaparak yetkilerini kötüye kullanırlar, çıkarcıdırlar, kendilerini ve yandaşlarını koruyup kollarlar. Çıkardıkları kanunların çoğu hukuka ve adalete aykırıdır. Hukuk, doğal, tarihsel ve toplumsal süreçlerin bir ürünüdür. Bu süreçleri gözardı eden otoriter toplum düzenlerinde yönetimin çıkardığı yasalar çoğu kez hukuka aykırıdır. Hukukun üstünlüğü, hukukun kendisi tarafından yaratılan, keyfi güç kullanımı tehlikesine karşı engelleyici bir erdemdir. Doğal, tarihsel ve toplumsal kurallara uygun olmayan yönetim biçimleri, hukuka, adalete ve insan haklarına aykırıdır. TRAFİK KAZALARINDA KUSUR İNCELEMESİ TRAFİK KAZALARINDAN KAYNAKLANAN I- KUSUR 1- Tazminat ölçüsü olarak kusur Tazminat hesaplarında “kusur” temel ölçülerden biridir. Kusursuz sorumluluklarda dahi, bazı ayrık durumlar dışında, kusur (sorumluluk) ölçüsü belirlenmek gerekmektedir. Kusur incelemesi yapılırken, eylemin yasa, tüzük ve yönetmeliklerle belirlenen kurallara aykırılığını saptamak yeterli olmayıp, ayrıca hangi eylem ve davranışın zararı doğurduğu üzerinde durulmalıdır. Bir eylem ve davranış, kurallara aykırı olmakla birlikte, zarar bu eylemin sonucu değilse, eylem ile zarar arasında "nedensellik bağı" kurulamıyorsa, kurallara aykırı davranan kişi, zarardan sorumlu tutulamaz. Örneğin, alkollü araç kullanmak kurallara aykırı ve yasaktır. Ancak kazanın nedeni alkol değilse, o kişi zararlı sonuçtan sorumlu tutulamaz. Bunun gibi, sürücü belgesi olmayan bir kimse kazaya karışmış olup da, kazanın nedeni, bir başka sürücünün tam kusurlu eylemi ise, ehliyetsiz sürücü zararlı sonucun sorumlusu olmaz. Bir başka örnek: Trafik kurallarına göre, yan yoldan çıkan araç, ana yoldan geçene öncelik tanımalıdır. Ancak ana yoldan gelen çok hızlı araç, yan yoldan çıkan araca çarpıp içindekileri öldürmüşse, burada kazanın asıl sorumlusu hızlı araç kullanan olacaktır. Çünkü yan yoldan çıkanların, ana yoldan son hızla gelen aracı algılamaları olanaksızdır. Öte yandan sürücü hız kurallarına uysaydı, maddi hasar ve yaralanma ile geçiştirilecek kaza, ölümle sonuçlanmayacaktı. Trafik kazalarında “kusur”ögesi temel ölçüdür ve bu genellikle sürücü veya yardımcı kişilerin kusurudur. 2918 sayılı KTK’nun 85/Son maddesine göre “İşleten, sürücünün veya yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumlu” olduğundan ve bu sorumluluk Yasa’nın 91 ve devamı maddelerine göre belli bir sınıra kadar sigortacı tarafından üstlenilmiş bulunduğundan, tümü için sorumluluğun ölçüsü “kusur oranı”dır. Yeni Trafik Sigortası Genel Şartları
YENİ TRAFİK SİGORTASI GENEL ŞARTLARI I- GENEL AÇIKLAMALAR 1- Yeni Genel Şartlar 1- Yeni Genel Şartlar yasalara aykırıdır. Anayasa'nın eşitlik ilkesine, hiç bir kişiye ve zümreye imtiyaz tanınamayacağına ilişkin 10.maddesine, kişilerin uğradıkları zararların tazminat hukukunun genel ilkelerine göre ödeneceğine ilişkin 19/Son maddesine, hakimlerin görevlerinde bağımsız olduklarına, hiçbir organ ve makamın yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremeyeceğine, genelge gönderemeyeceğine, telkinde bulunamayacağına ilişkin 138. maddesine; 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu 1451.maddesinin "Bu kanunda hüküm bulunmayan hallerde, sigorta sözleşmeleri hakkında Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulanır" hükmü gereğince, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 20.maddesi 4.fıkrasındaki kanun veya yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütülüyor olsa dahi, genel işlem şartı niteliğindeki sigorta genel şartlarının yasalara aykırı hükümlerinin geçersiz olacağına; gene 6098 sayılı TBK'nun"destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararların, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanacağına" ilişkin emredici nitelikteki 55.maddesine; |